Gazeteci Sedat Ergin, Oksijen’deki köşesinde Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonuçlarından yola çıkarak Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda ciddi bir halk sağlığı sorunuyla karşı karşıya kalacağını belirtti. Genç hekimlerin uzmanlık tercihlerinin son yıllarda belirgin biçimde değiştiğini belirtirken, cerrahi dallar, çocuk sağlığı ve hastalıkları (pediatri), kadın doğum ve iç hastalıkları gibi tıbbın temel ve riskli alanlarının ciddi biçimde zemin kaybettiğini, buna karşılık dermatoloji, plastik cerrahi, göz hastalıkları, radyoloji ve kardiyoloji gibi daha az riskli, daha öngörülebilir çalışma düzeni sunan ve gelir açısından avantajlı branşların yükselişe geçtiğini vurguladı.
Ergin, 2025 Ağustos TUS sonuçlarını ayrıntılı biçimde inceleyerek en yüksek puanların hangi branşlarda toplandığını, hangi alanlarda kontenjanların dolmadığını, hangi dallara “daha düşük puanlarla” girildiğini ve bazı branşlarda kontenjanların boş kaldığını aktardı. TUS’un teknik yapısını, puanlamayı, kontenjan sayıları ve yerleşme oranlarını açıkladı. Bu verilerden hareketle genç hekimlerin riskli, ağır nöbetli, şiddete ve malpraktis davalarına daha açık alanlardan uzaklaştığını, bunun yerine daha kontrollü ve ekonomik açıdan cazip branşlara yöneldiklerini belirtti.
Sedat Ergin, yazısında Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap‘ın, cerrahi branşların, pediatrinin ve kadın doğumun tercih edilmemesinin uzun vadede “ciddi bir halk sağlığı sorunu” yaratacağını söylediğini, malpraktis riski, şiddet, ağır nöbetler ve emeklerinin maddi-manevi karşılığını bulamayan hekimlerin bu alanlardan uzaklaşmasını gerekçe olarak sıraladığını aktardı. Ergin, Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur‘un da pediatri kadrolarının yüzde 42’sinin boş kaldığını, son beş yılda açılan kadroların yaklaşık üçte birinin tercih edilmediğini ve bu gidişatın “yarın çocuklarımızı muayene edecek hekim bulamayabiliriz” noktasına varabileceğini ifade ettiğini belirtti.
Ergin, yazısının ilgili bölümlerinde şunları aktardı:
“Geçmiş zaman olur ki, Türkiye’de tıp fakültelerinden mezun olan genç hekimler arasında en başarılı olanlar, kendilerini bekleyen uzun kariyerlerinin başında uzmanlık branşlarını seçerken, daha çok cerrahi, iç hastalıkları gibi alanlara yönelirlerdi. Keza çocuk hastalıkları, kadın doğum, göz hastalıkları yine bu kategoride yer alan popüler alanlardı.
Bu branşların öncelikli konumları konusunda tıp dünyasında adı konmamış bir kabulün olduğu açıktı.
Oysa 2025 yılına geldiğimizde ve geçen ağustos ayında yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonuçlarına baktığımızda, genç doktorların başarı derecelerine göre kullandıkları tercihlerde bu branşların bir hayli zemin kaybettiğini görüyoruz. Örneğin, muhtelif cerrahi branşlarını 40’ı aşkın uzmanlık alanının bulunduğu yerleştirme listesinde üst sıralarda göremiyoruz.
Keza, geçmişte öncelikle tercih edilen alanlardan biri olan iç hastalıklarının da sıralamada biraz gerilediğini fark ediyoruz.
TUS sonuçlarında ilk sıralara baktığımızda, deri (dermatoloji) ve zührevi hastalıklar branşının ilk sırada yer aldığı olgusu karşımıza çıkıyor. Bu branşı hemen arkasından plastik cerrahi, göz hastalıkları izliyor. Kardiyoloji, radyoloji, çocuk ve ergen ruh sağlığı, fiziksel tedavi ve rehabilitasyon, kulak burun boğaz gibi alanlar da sıralamada genellikle yukarılarda yer alıyor.
Burada dikkatimize takılan bir durum var. Kardiyoloji tercihlerde yukarıda çıkarken, kalp-damar cerrahisi bu branşın çok altında kalıyor. Tıbbın en zor alanlardan biri olarak kabul edilen beyin ve sinir cerrahisinin durumu farklı değil. Genel cerrahi, çocuk cerrahisi de dahil olmak üzere cerrahinin tüm dalları açısından benzer bir durum söz konusu.
Dönemsel bir yöneliş mi yoksa kalıcı bir durum mu?
TUS sonuçları, yüksek puanlı tıp mezunlarının tercihlerini kullanırken cerrahi gibi riskli uzmanlık alanlarından genellikle uzak durduklarını ortaya koyuyor.
Bu arada, cerrahi branşları dışında çocuk hastalıkları ile kadın doğum branşları da artık popüler uzmanlık dalları arasında yer almıyor.
Kabul edelim ki daha derinlemesine anlamamız gereken bir mesele var karşımızda. Bir dizi soruya yanıt bulmamız gerekiyor.
Örneğin, anlattığımız durum dönemsel bir yönelişi mi yoksa kalıcı bir durumu mu gösteriyor?
Bazı branşların taşıdıkları kaçınılmaz riskler mi yol açıyor bu sonuçlara? Tıbbın piyasalaşma sürecine girmesi belirleyici bir diğer faktör mü? Doktorlar daha çok ekonomik nedenlerle mi belli branşlara yönelip bazı branşlardan uzak duruyorlar?
Hastalar ve yakınlarından kaynaklanan doktorlara yönelik şiddetin artması ne ölçüde ağırlık taşıyor bu tercihlerde?
Yeni kuşakların artık iş-özel hayat dengesini öncelemeleri, daha öngörülebilir ve sakin bir hayatı tercih etmeleri mi buradaki kritik faktör? Bu yönüyle küresel bir yönelişin Türkiye’ye yansımasından söz edebilir miyiz?
Yanıt ne olursa olsun, aktardığımız tablo Türkiye’de tıbbın geleceğini hayati derecede ilgilendiriyor. Bu çerçevede toplum sağlığı ve bundan sonraki kuşakların sağlığı bakımından projektörlerimizi şimdiden üzerine tutmamız gereken ciddi problemler bulunduğunu bize anlatıyor.
TUS tıbbi bilgiyi ve vakaya göre bu bilgiyi kullanabilme becerisini ölçüyor
Kamuoyu genelinde çok yakından bilinmese de tıp dünyasında 1987 yılından bu yana uygulanan TUS’un büyük bir ağırlığı var. TUS, tıp fakültelerinden mezun olan genç hekimlerin kariyerlerinin başlangıcındaki çok kritik bir eşik.
İki nedenle önemli… Birincisi, hekimlerin belli bir tıp branşında uzmanlığa geçiş yapıp yapamayacakları bu sınavda belli oluyor. Uzmanlık eğitimine geçebilecekleri başarı puanını elde edemezlerse çoğunluk ‘pratisyen hekim’ olarak kariyerlerine devam ediyor. Uzmanlık eğitimine hak kazanıp asistan olabilmek için aşılması gereken taban puan 45.
Seçtiği branştan memnun olmayan tekrar girebiliyor
İkinci neden de bir bu kadar önemli. Diyelim adaylar sınavda uzmanlık açısından gerekli çıtayı geçtiler; hangi uzmanlık alanını seçebilecekleri yine bu sınavda aldıkları puana göre belli oluyor. Başarı puanı yüksek olduğu oranda, uzmanlık adayı hekimin istediği tercihi yapabilmesinin önü açılıyor.
TUS ÖSYM tarafından biri mart diğeri ağustos döneminde olmak üzere iki kez düzenleniyor. İlkinde başarısız olup bir daha girenlere ya da katıldığı ilk sınavda seçtikleri branştan memnun olmayıp alan değiştirmeyi denemek üzere yeniden sınava katılanlara sıkça rastlanıyor.
Sınav ‘çoktan seçmeli’ iki ayrı oturum olarak yapılıyor. Birincisi “Temel Tıp Bilimleri”, ikincisi ise “Klinik Tıp Bilimleri” başlığını taşıyor. Her iki oturumda da 100’er soru yanıtlanıyor. Yanlışların doğrulardan belli bir oranda çıkarılmasından sonra elde edilen ham puan, o yılın ortalaması ve standart sapması ile hesaplanarak tek bir başarı puanına dönüştürülüyor.
İlk test genel tıbbi bilgiyi ölçüyor. İkinci test ise biraz daha kritik. Çünkü salt bilgi sorularına ek olarak, verilen vakalara göre kazanılan tıbbi bilgiyi akıl yürütme yoluyla kullanabilme, doğru tanı ve tedaviyi bulma becerisi de ölçülüyor.
Ağırlıkla zorluk derecesi yüksek sorular sorulması, tıp öğrencilerinin altıncı sınıf olan “intern”lük sırasında almaları gereken pratik eğitime yeterli ölçüde önem verememelerine, TUS’a çalışmak için pratik uygulamalardan kaçınmalarına neden olabiliyor.
Üniversiteye hazırlık gibi, TUS’a hazırlayan dershaneler de var
Özetle, uzmanlığa ayrılmak isteyen genç hekimler açısından TUS sınavında başarı şart. Bu da liseye girişteki LGS ve üniversiteye girişteki ÖSYM sınavları öncesinde olduğu gibi bir dershane ihtiyacı yaratmış bulunuyor yıllar içinde. Uzun bir zamandır TUS dersaneleri var.
Prof. Azap, “Neredeyse bütün tıp öğrencileri, kimi zaman üçüncü veya dördüncü sınıftan itibaren yüksek ücretler ödeyerek bu dershanelere gidiyor; kendilerine ayıracak hiç zamanları kalmıyor” şeklinde konuşuyor.
TUS adayları arasında uzmanlığa geçebilenlerin oranı yüzde 30-35
Türk Tabipleri Birliği’nin tespitlerine göre, Türkiye’deki tıp fakültelerinden yıllık mezun sayısı 15-17 bin aralığına gelmiştir. Buna karşılık, TUS sınavına katılan adayların sayısı o yılki tıp fakültesi mezunlarının toplamının çok üstüne çıkıyor. Daha önce de TUS’a girmiş olan eski mezunların uzmanlık sınavına yeniden katılmaları çok yaygın bir davranış.
Türk Tabipleri Birliği’nin TUS hazırlık kurumlarından ve sınava hazırlanan öğrencilerle yapılan araştırmalardan elde ettiği verilere göre, her yıl tıp fakültelerinden mezun olanların yüzde 55-65’i mezun olur olmaz düzenlenen ilk TUS’a katılıyor. Katılmayanların yüzde 35-45 aralığındaki oranı dikkat çekicidir.
Bu yılki verilere bakıldığında, mart döneminde TUS’a katılan adayların sayısı 26 bin 245. Buna karşılık toplam uzmanlık branşlarında 8 bin 531 kontenjan açılmış. Bu durumda yerleşme oranının en çok yüzde 32.5’i aşmaması gerekiyor. Ağustos sınavında ise katılımcıların sayısı 31 bin 411 oldu. Buna karşılık kontenjan sayısı 10 bin 418 olarak açıklandı. Yerleşme oranı yüzde 32-33 civarında tahmin ediliyor.
Ek yerleştirmede puanlar düşüyor
Burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta var: Bazı branşlarda adayların tercih yapmaması nedeniyle sıkça kadroların boş kaldığı durumlar yaşanabiliyor. Boş kadrolar daha sonra ek yerleştirmeye tabi tutuluyor. Bu yöntem boş kontenjanların doldurulabilmesi için puanların aşağı düşmesi sonucunu yaratıyor.
Adaylar, TUS sonuçları açıklandıktan sonra aldıkları puanlara göre tercihlerini yapıyor. Tercih listelerinde istedikleri, kurum ve branşları sıralıyorlar. En yüksek puanlı aday listedeki ilk tercihine yerleştirilirken, sonraki aşamada puan sırasına göre yukarıdan aşağı yerleştirme devam ediyor.
Tabii bu yöntemde puanı düşük olan hekimlerin branş ve şehir seçme imkanları daha sınırlı hale geliyor. Çünkü yüksek puanlı adaylar popüler branş ve önde gelen eğitim kurumlarının kontenjanlarını önemli ölçüde doldurmuş oluyor. Bu durumda mutlaka uzman olmak istiyorlarsa, istemedikleri bir branşı tercih etmek ya da bir daha sınava girerek şanslarını denemek gibi iki seçenekleri var.
TUS’u geçemeyen genç hekimleri bekleyen kariyer seçenekleri
TUS sınavında başarılı olamayan hekimleri bekleyen kariyer seçenekleri neler?
Büyük bir kısmı, Sağlık Bakanlığı tarafından ‘pratisyen hekim’ olarak ‘Devlet Hizmeti Yükümlülüğü’ (DHY) kategorisi altında belli tercihler kullanılarak çeşitli sağlık kurumlarına atanıyor. Bu kurumlar devlet hastaneleri, aile sağlık merkezleri, ilçe sağlık müdürlükleri, 112 Ambulans Komuta Kontrol Merkezleri olabiliyor.
TUS sınavına ikinci kez girmek ve bunun için hazırlanmak amacıyla DHY atamaları başlamadan istifa etme seçeneğini kullanan çok sayıda hekim var.
Ayrıca, TUS’a girmemeyi tercih eden hekimler de var. ‘Devlet Hizmeti Yükümlülüğü’ çerçevesindeki görevlerin, sağladıkları bir dizi avantaj nedeniyle belli bir yaygınlık kazandığı anlaşılıyor. Prof. Azap’a göre, çalışma yoğunluğu ve şartları bölgeden bölgeye değişse de, gerek sabit bir gelir düzeyi güvencesi bulunması, gerek görece düzenli mesai saatleri, bu seçeneğin daha yaygın bir tercihe dönüşmesine yol açabiliyor.
Başka bir kariyer seçeneği ise ek eğitimle edinilen bir sertifika sayesinde nöbetin olmadığı, daha düzenli mesai saatlerine dayalı bir çalışma düzeni sunan işyeri hekimliği.
Yurtdışında uzmanlık eğitimi almak, ilaç ya da medikal şirketlerinde danışman hekim ya da klinik araştırma sorumlusu olarak çalışmak da diğer seçenekler olarak karşımızda beliriyor.
Tabii, son yıllarda giderek artan sayıda genç hekimin yurt dışına gitme hedefine yönelmesi, yine bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken bir başka kuvvetli eğilimdir.
TTB’nin tespitlerine göre, sadece bu yılın ilk 11 ayında 2 bin 62 doktor yurtdışı seçeneğine yönelmiştir. Bunlardan 1129’u pratisyen, kalan 933’ü uzman hekimlerdir.

En yüksek puanla alanlar: Dermatoloji, plastik cerrahi ve göz hastalıkları
Paylaştığımız birinci tablo, geçen ağustos ayında yapılan TUS’ta en yüksek puanla asistan kabul eden çeşitli eğitim kurumlarındaki ilk 15 bölümü gösteriyor.
Buna göre TUS’ta alınan en yüksek puan 83.86077’dir. TUS birincisi olan bu hekim, uzmanlığı için tercihini Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz bölümünden yana kullanmıştır. Fakültenin bu bölüme toplam 4 öğrencilik asistan kontenjanı açılmıştır. Bu gruptaki en düşük puan ise 74.44193 olmuştur.
Bir sonraki sırada Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji bölümü bulunuyor. TUS’ta 83.66736 puan alan bir aday bu bölümü seçmiştir. Aynı bölüme ikinci bir hekim 81.68581 gibi yine çok yüksek bir puanla yerleşmiştir.
Üçüncü sırada ise İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji bölümü yer alıyor. 83.10129 puan alan bir aday tercihini bu bölümden yana kullanmıştır. Bu bölüm toplam dört öğrenci kabul etmiştir.
Diğer sıralamalara baktığımızda, en yüksek puanla öğrenci alan ilk 15 bölümde dermatoloji, plastik cerrahi, göz hastalıkları, kulak burun boğaz, kardiyoloji ve tıbbi mikrobiyoloji branşları yer alıyor.
Bu 15 bölümün kabul ettiği yüksek puanlı öğrencilerin 5’i dermatoloji, 5’i plastik cerrahi, 2’si ise göz hastalıkları branşlarını tercih etmiştir. Listenin tepesinde ağırlık bu üç branştadır.
Branş, üniversitenin adının önüne geçebiliyor
Aslında buradaki tercihler, TUS sonuçlarının geneliyle de uyumludur. 31 binin üzerinde adayın katıldığı ağustos ayı sınavının sonuçlarına bakıldığında beliren kalıp şudur: Tıp fakültelerinin, eğitim ve araştırma hastanelerinin ve şehir hastanelerinin önemli bir bölümünde en yüksek puanlı öğrenci tercihleri daha çok dermatoloji bölümlerine yönelmiştir. İlginçtir ki, Anadolu’daki üniversite hastaneleri ve eğitim araştırma hastanelerinde de bu tablo değişmiyor.
Bu örüntüden şunu anlıyoruz: Görece yüksek puanlı öğrenciler için dermatoloji tercihi, büyük şehirlerdeki köklü eğitim kurumlarını seçme eğiliminin dahi önüne geçebilmektedir. Bu öğrenciler, yüksek puanlarıyla büyük şehirlerdeki kurumlarda farklı branşlara rahatlıkla yerleşebilecekleri halde, salt dermatoloji eğitimi alabilmek için Anadolu’daki okulları ya da büyük şehirlerde yeni açılan vakıf üniversitelerinin dermatoloji bölümlerini tercih etmektedir.
Plastik cerrahi ve göz hastalıkları branşları da sıralamada yüksek puanlı öğrencileri çekme etkisi bakımından dermatolojiden hemen sonra geliyor. Bir sonraki grupta ise radyoloji ve kardiyolojinin benzer şekilde ilgi gördükleri söylenebilir. Keza çocuk ve ergen ruh sağlığı ile fiziksel tıp ve rehabilitasyon, kulak burun boğaz branşları da genellikle yüksek puanla tercih edilen kümedeki branşlar olarak göze çarpıyor.
Düşündürücü tablo: Boş kalan çok kontenjan var, pediatri alarm veriyor
TUS’ta eğitim kurumlarının ve adayların başarıları nasıl değerlendirilmelidir? Keza branşların tercih edilirliği nasıl ölçülebilir?
Bunun için öğrenci yerleştirmedeki puan aralıkları, açılan kontenjanların doluluk oranları gibi ölçütlere bakmak açıklayıcı olabilir. ÖSYM’nin web sitesinde yayınladığı ikinci dönem sonuçları listesi ilgilenenler açısından önemli bir kaynak oluşturuyor.
İkinci ölçütten başlarsak, popüler branşların kontenjanları genellikle sorunsuz biçimde doluyor. Ancak daha az tercih edilen branşlara gelindikçe, Sağlık Bakanlığı ile YÖK’ün ortaklaşa belirledikleri kontenjanların boş kaldığı durumlarla karşılaşıyoruz. Bazı durumlarda bir bölüme açılan kontenjan tümüyle boş kalabiliyor. O zaman ÖSYM’nin duyurusu ardından ikinci yerleştirme yapılıyor. Gelgelelim, ikinci yerleştirmede dahi kadroların tümüyle dolmadığı pek çok örneğe rastlanıyor.
TUS yerleştirme listeleri incelendiğinde, acil tıp, aile hekimliği, çocuk sağlığı ve hastalıkları branşlarının kontenjanlarını doldurmada en çok zorlanan alanlar olduğu görülüyor. Özellikle çocuk sağlığı ve hastalıkları alanındaki kontenjan açığı çok düşündürücü bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Paylaştığımız ikinci tablo bu açıdan fikir vericidir.

Aslında açık kontenjan sorununu anlayabilmek için başvurulabilecek kolay bir yöntem var. ÖSYM’nin TUS sonuçları sekmesindeki ikinci yerleştirme sonuçları, hangi eğitim kurumunun hangi branşında kaç açığın olduğunu, kaçının kapatılabildiğini, ne kadarının hala açık kaldığını gösteren en sağlam kaynaktır.
TUS’da 80 puan ve üstü yüksek başarı eşiği olarak kabul edilebilir. 45 taban puan da zaten uzman olabilmek için geçilmesi gereken sınırdır. Adayların başarısı puanlarının bu üst ve alt eşiklere yakınlıklarına göre değerlendirilebilir.
Genel olarak 70–80 aralığı kayda değer bir başarı derecesine karşılık geliyor. Popüler olmayan branşların çektikleri öğrencilerin performansları bu skalada daha düşük puanlarda seyrediyor. Nitekim, tam sınırdaki 45 taban puanın hemen üzerindeki eşikte kontenjanlarını dolduran çok sayıda eğitim kurumu ve branş bulunuyor.
Bu arada, artık eskisi kadar rağbet görmeyen cerrahi branşlarına -köklü eğitim kurumları hariç- görece daha düşük puanlarla girildiği söylenebilir. Dikkat çekici nokta, tıbbın en zor alanlarından kabul edilen beyin cerrahisi ve kalp damar cerrahisi gibi branşların bile bu eğilimin dışında kalmamasıdır.
Köklü kurumlar hâlâ cazibe merkezi
Genel başarıya bakıldığında önemli bir fark daha göze çarpıyor. Büyük şehirlerdeki köklü tıp fakülteleri ile Anadolu’da yeni açılan tıp fakültelerinin giriş puanları arasındaki yüksek farklar çok belirgindir. Ayrıca birçok vakıf üniversitesinin de nispeten daha düşük puan aralıklarından öğrenci kabul ettiği söylenebilir.
Muhakkak vurgulanması gereken bir nokta, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve İstanbul (Çapa) Tıp Fakülteleri, Ankara’da Hacettepe, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakülteleri, İzmir’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi gibi köklü okulların pek çok branşta genellikle yüksek puanlı öğrencileri çekmeye devam etmeleridir. Bu alandaki bütün tartışmalara karşın, söz konusu kurumların akademik gelenekleri ile genç hekimler açısından güçlü bir çekim alanı olmayı sürdürdükleri görülüyor.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na bağlı bazı eğitim ve araştırma hastaneleri (EAH) ile şehir hastanelerinin belirli branşlarında da yüksek puanlı adayların yoğunlaştığı göze çarpıyor. Özellikle uzmanlaşmış EAH’lerde bu durum belirgindir.
İstanbul’daki Beyoğlu Göz Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi bu çerçevede dikkate değer bir başarı öyküsüdür. Bu kurumun göz hastalıkları bölümüne giren adayların puanları 82.8/79.4 aralığındadır ve toplam sekiz öğrenci kabul edilmiştir.
Türk Pediatri Kurumu: ‘Yarın çocuklarımızı muayene edecek hekim bulamayabiliriz’
TUS sonuçlarının en rahatsız edici sonuçlarından biri, kısaca ‘pediatri’ olarak adlandırılan çocuk sağlığı ve hastalıkları branşının son yıllardaki irtifa kaybını net bir şekilde görünür kılmasıdır.
Pediatri, ağustos ayı TUS’unda en çok boş kontenjan kalan alanlardan biridir. Mart ayındaki ilk dönem TUS’u farklı değildir. Pediatristlerin meslek örgütü Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Özgür Kasapçopur, mart ayındaki TUS’ta pediatri kadrolarının “yüzde 42’sinin boş kaldığına” dikkat çekiyor. Keza, son beş yılda pediatri için açılan kadroların yaklaşık üçte biri tercih edilmemiştir.
Prof. Kasapçopur, “Bu oranlar sadece bir tercih meselesine değil, çocuk sağlığı hizmetlerinin geleceğine ve sürdürülebilirliğine dair ciddi bir tehlikeye işaret ediyor” uyarısında bulunuyor.
Türk Pediatri Kurumu’nun öncülüğünde geçen haziran ayında pediatri derneklerinin de katılımıyla bu alandaki sorunun ciddiyetine dikkat çekmek üzere ortak bir ‘çözüm önerileri belgesi’ hazırlanıp kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Özgür Kasapçopur
Prof. Kasapçopur’un dikkat çektiği bu belgede, pediatristlerin sorunları şöyle sıralanıyor:
-Poliklinik, acil servis ve yoğun bakım gibi alanlarda pediatri uzmanları yoğun nöbetler ve yüksek hasta yükü altında çalışmaktalar. Artan talepler birçok pediatristte tükenmişlik ve mesleki doyumsuzluk yaratıyor.
-Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları, pediatri pratiğinde ebeveyn kaynaklı gerilimlerle daha da artmakta. Özellikle acil servislerde hasta ebeveynlerinin erişkin hastalara göre daha telaşlı ve aceleci olmaları iletişim sorunlarının katlanmasına, zorbalık ve malpraktisle ilgili şikayet ve davaların artmasına yol açıyor.
-Çocuk hekimlerinin sunduğu koruyucu ve bilişsel hizmetler, diğer girişimsel branşlara kıyasla daha düşük katsayılarla ücretlendirildiğinden, pediatristler sistem içerisinde ekonomik olarak dezavantajlı hale geliyorlar.
-Artan şikayetler ve açılan davalar nedeniyle pediatristler defansif tıbbı tercih ediyor, karar alma süreçlerinde mesleki özerkliklerini kaybediyorlar.
-Beş dakikada bir hasta bakma zorunluluğu, çocuk hastaların karmaşık değerlendirme süreçlerine uygun değil. Bu sistem hekimin nitelikli hizmet sunmasını engelliyor, hasta güvenliğini tehlikeye atıyor.
Belgenin ikinci bölümünde bir dizi somut çözüm önerisi de sıralanıyor. Söz konusu belgenin finalinde şu uyarı yer alıyor:
“Pediatri sadece bir uzmanlık değil, toplumun çocuklara verdiği önemin bir aynasıdır. Bugün önlem alınmazsa, yarın çocuklarımızı muayene edecek hekim bulamayabiliriz.”
TTB: Uzun dönemde ciddi bir sorun bizi bekliyor
Türkiye’de hekimlerin meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği, genç hekimlerin TUS tercihlerini ve özellikle cerrahi dalları, çocuk hastalıkları, kadın doğum gibi alanların bu seçimlerde zemin kaybetmesini nasıl değerlendiriyor?
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Azap şöyle konuşuyor:
“Bu tabloya baktığımızda daha az mesleki risk taşıyan, daha az yorucu ve yıpratıcı olan, hasta ve hasta yakınları ile daha az iletişim gerektiren, dolayısıyla şiddete uğrama olasılığı daha düşük olan, gelir açısından daha avantajlı branşların giderek üst sıralara çıktığını görüyoruz… Hekimler, hayati tehlikesi az, hastayla görece daha az zaman geçiren, bağımsız çalışma olanağı fazla ve özellikle estetik girişimleri olan bölümlere yöneliyor.”
Hemen ardından ekliyor: “Bu tabloda göremediğimiz ise boş kalan kontenjanlar… Örneğin, çocuk hastalıkları, çocuk cerrahisi, beyin cerrahisi gibi branşlarda açılan kadrolar boş kalabiliyor. Tercih edilmiyor.”
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Azap, TUS’da daha az mesleki risk taşıyan, daha az yorucu, gelir avantajı yüksek branşların giderek üst sıralara çıktığını söylüyor. Ancak çocuk hastalıkları ve cerrahi gibi branşlarda kadroların boş kalabildiğine dikkat çekiyor.
Kuşkusuz, bu gibi dallarda kadroların boş kalabilmesi tehlike çanlarının çaldığı bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz konusunda hepimizi uyarıyor.
TTB Başkanı’na göre, ortaya çıkan bu düşündürücü tablonun bir dizi nedeni var. Bunları sıralamaya şöyle başlıyor:
“Uzun ve yorucu nöbetleri, çalışma koşullarını” yine bu başlıkta diğer önemli faktörler arasında sıralıyor.
Burada karşımıza çıkan ve kalıcı bir yönelişe girdiği anlaşılan bu durum gelecek için bize ne söylüyor?
Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi de olan Prof. Azap şöyle yanıtlıyor:
“Tıpta genel cerrahi, iç hastalıkları, pediatri, kadın hastalıkları ve doğum gibi ana branşların uzmanlık alanı olarak tercih edilmemesi ya da görece çok daha az seçilmesi önümüzdeki dönemde ciddi bir halk sağlığı sorunu yaratacaktır. Yan dal uzmanlıklarında da aynı sorunlar var. ‘Yenidoğan skandalı’na rağmen pediatri gibi branşların tercih edilmesi yönünde hala hiçbir çalışma yapılmadığını üzülerek görüyoruz.”
Özetle, Türkiye’yi önümüzdeki yıllarda ciddi bir halk sağlığı sorununun beklediğini söylüyor Prof. Azap.
Bir başka deyişle, tablo “Görünen köy kılavuz istemez” atasözünü çağrıştırıyor.”
Yazının tamamını okumak için .


